- Köln Gezisi-Almanya’daki Memleketimiz
- Almanya’nın Mücevher Kutusu Dresden
- Dresden’de Bir Kış Gezisi
- Münih Olimpiyat Parkı’nda Bir Gezi
- BMW Dünyası (BMW Welt)
- BMW Müzesi’nde Bir Gezi
- Münih’te Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Nymphenburg Sarayı’nda Bir Gezi
- İngiliz Bahçesi (Englisher Garten)
- Kış Ortasında Münih’te Bir Gezi
- Alpsee, Bavyera’nın En Güzel Gölü
- Neuschwanstein Şatosu’nda Bir Gezi
- Schwangau’da Bir Gezi
- Kış Ortasında Füssen’de Bir Gezi
- Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı
- Gutenberg Müzesi
- Alman Eczacılık Müzesi
- Mathildenhöhe ya da Mathilda Tepesi
Heidelberg Kalesi’nde bulunan Alman Eczacılık Müzesi hem tarih severlerin hem de konuya biraz bile ilgisi olanların gerçekten dikkatini çekecek bir müze.
Almanların günümüzde ilaç sanayiindeki geçmişten gelen öncü durumları sanırım hepimizin bildiği bir gerçek. Burada bunun kaynağını da yerinde görmek mümkün.
Batıda ilaç yapımına yönelik çalışmalar aslen Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde özellikle manastır boyutunda öne çıkmaya başlamış. Yani ilk eczacılar daha çok keşişler olmuş. Bu çalışmalarda onlarda İslam ülkelerinden etkilenmişler.
Batı eczacılığının yasal olarak kabul edilen bir konu olarak başlangıcı ise 13. yüzyıla uzanıyor. İmparator II. Frederick’in bölgesel girişimlerden sonra 1231 yılında ilan ettiği anayasalar, Dünya’da eczacılıkla ilgili ilk sistematik mevzuat olarak kabul ediliyor.
Kanunun anahtar kelimesi hekim ve eczacıların hak ve görevleri olup, her şeyden önce her iki mesleğin bağımsızlığı öngörülmüş. Bu kanun, başlangıçta sadece Sicilya Krallığı için geçerli olsa da eczacılığın gelişiminin temelini oluşturmuş. İlk ilaç alım satımı da bu krallıkta gerçekleşmiş.
13. ve 14. yüzyılda görülen salgınlar eczacılığın gelişmesine yol açmış ve Avrupa’da ilk eczaneler ortaya çıkmaya başlamış. Eczacıların hem üretim hem de ticari mesleğe yönelik yemin etmesi de bu döneme rastlıyor.
15. yüzyılda hem matbaanın icadı hem de yapılan keşifler hem yöntemlerin yayılmasına hem de madde çeşitliliğine büyük katkı sağlamış.
Bu nedenle adından yola çıkarak sadece Almanya tarihi kapsamında tesis edilmiş bir müze olduğunu düşünmeyin sakın. Burada belki de antik çağlardan 21. yüzyıla kadar eczacılık tarihine dair dünya çapındaki en eksiksiz ve kapsamlı ecza koleksiyonu bulunuyor.
Eczacılık tarihini en yüksek kalitede gösteren söz konusu müzeyi her yıl yüzbinlerce ziyaretçi geziyor. Gezginler için yazımın bundan sonraki bölümlerinde söz konusu müze ile ilgili işinize yarayacak detaylı bilgiler vereceğim.
Heidelberg Kalesi’ne Ulaşım
Buraya RNV 20 ve 33 Numaralı otobüslerle gelebilirsiniz. Otobüsten “Rathaus/Bergbahn” otobüs durağında ineceksiniz.
Kaleye ulaşmak için 2 yol mevcut. İlki tabii ki yürüyerek. Kornmark’tan yavaş adımlarla yokuş yukarı yürüyerek 10 dakikada kaleye ulaşabilirsiniz. Kaleye ziyaretlerinizi bitirdikten sonra da aynı şekilde Kornmark’a inebilirsiniz.
İkinci yol ise kaleye feniküler ile çıkmak. Bunun için önce Kornmark’ta bulunan bilet satış noktasından planınız kapsamında bilet almanız gerekiyor.
Ziyaretçiler Kornmark’tan 10 dakika aralıkla kalkan vagon ile 290 m yükseklikteki Molkenkur’a kadar çıkıyor. (İlk feniküler kış döneminde 0900 son feniküler 1710’da kalkıyor.)
Bindiğiniz vagona sakın aldanmayın. Bu feniküler hattı Almanya’nın en eski feniküler hattı. Hattın yapımına 1873 yılında başlanmış ve hattın önce saraya sonra ise sarayın üst terası niteliğindeki Neckar Nehri’ne hakim Molkenkur’a kadar çıkması 1890 yılında sağlanmış.
Bu hattı kullanmak için kaleye giriş dahil gidiş dönüş kişi başı 9 €, aile iseniz 18 € ödüyorsunuz.
Buradan devam etmek isteyenler ise burada yeni fenikülere aktarma yapıp 20 dakika aralıkla kalkan vagon ile 550 m yükseklikteki Konigstuhl’a kadar çıkabiliyorlar. (İlk feniküler kış döneminde 0908 son feniküler 1718’da kalkıyor.). Bu hatta kullanılan 1907 yapımı vagonların oriinalliği korunmaya çalışılmış.
Buraya panaroma bileti alarak çıkıyorsunuz. Bu bilet ile hem teraslara çıkıp hem de saraya girebiliyorsunuz. Bilet için kaleye giriş dahil gidiş dönüş kişi başı 14 €, aile iseniz 26 € ödüyorsunuz.
Eğer feniküleri kullanmayıp yürüyerek saraya giderseniz sarayın avlusu, fıçı ve eczane müzesini kişi başı 3 €, çocuklar için 1,5 € karşılığında gezebilirsiniz.
Alman Eczacılık Müzesi Giriş Saat ve Ücretleri
Alman Eczacılık Müzesi aynen kale gibi her gün 09:00–19:00 saatleri arasında açık. Giriş için ulaşım için aldığınız biletlere ilave bir ücret ödemeyeceksiniz.
Alman Eczacılık Müzesi
Öncelikle müzenin tarihi ile başlayalım. Aslen müze ilk olarak Alman Eczacılık Müzesi Vakfı tarafından 1937 yılında Münih’te kurulmuş. O zamanlar bu alanda çalışan büyük aile şirketlerinin bağışlarıyla oluşturulan özel koleksiyonlar sergileniyormuş.
Sadece birkaç yıl sonra müze 2. Dünya Savaşı nedeniyle kapatılmış. Malesef müze binası ve koleksiyonların güvenli depolara aktarılmayan parçaları yangın bombalarıyla tamamen yok edilmiş.
Savaş bittikten sonra Alman Eczacılık Müzesi, savaşın yıkımlarından sağ kurtulan koleksiyonlar için Bamberg’de geçici bir ikametgah bulunmuş ve şans eseri stokların çoğu kurtulmuş.
1957 yılında Alman Eczacılık Müzesi, Heidelberg Kalesi’nde resmi olarak yeniden açılmış.
Çalışma Alanları
-Officina
Bu terim İtalyanca bir terim. Garaj depo gibi atıl bir alandaki çalışma alanı anlamına geliyor. Bu güne uyarlarsak hem üretim hem satış yapılan atölye diyebiliriz sanki…
İlk halka açık dispanserler, kiliselerin çevresindeki veya pazar yerlerindeki ortaçağ tezgâhlarından, zamanın önemli kasabalarının pazar yerleri gibi merkezi alanlarında yer alan sağlam binalara doğru gelişmiş.
17./18. yüzyıla kadar officina ile ilaç talep eden hastalar arasında aslında bugüne benzer bir alış veriş anlayışı yokmuş.
Doktor reçetelerinin eczanenin vitrininden eczacıya verilmesi gerekiyormuş. Müşterinin içeri girmesine izin verilmese bile en azından mağazaya bir göz atabilirmiş. Dolayısıyla dispanser odasının ortasındaki masanın bir tezgâh olarak değil, reçeteyle ilacın karıştırıldığı bir hazırlık masası olduğu düşünülebilir.
Müze koleksiyonunda 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar 10 officina var. Officinalardan 2 tanesi Alman İlaç Sanayiinin başlangıç dönemi olan 18. yüzyıldan kalma ve burada ki her şey orijinal.
Gördüğünüz officina Bamberg’de sadece prens-piskoposun sarayı için üretim yapmak üzere kurulmuş ve çok sonraları ise halkın kullanımına açılmış.
Burada gösterilen ikinci officina ise Avusturya’da bir manastırdan. Her iki officinanın da çok değerli mobilyalardan oluştuğu gözleniyor.
Gördüğüm kadarıyla officinalarda zamanımızın biberonları olan kalaylı sıcak su şişeleri de var. Bunlar, eski zamanlarda bile bir eczacı dükkanındaki ürün yelpazesinin yalnızca ilaçlardan değil, aynı zamanda pratik yan ürünlerden de oluştuğunu örnek bir şekilde gösteriyor.
Tüm hazırlık masalarında bir terazi var. Boynuzlu kaşıklar, el terazileri, ağırlık takımları, spatulalar, havan ve havan tokmağı ve katı malzemeleri kırmak için kullanılan diğer kaseler gibi çeşitli ekipman ve aletlerin yanı sıra daha birçok alet böyle bir bir işletmede işlerin nasıl yapıldığına dair siz gezginlere bir fikir verebiliyor.
-Otlar ve Depolama Odası
Burası için eczanede otların, baharatların ve diğer katı maddelerin ezilip öğütüldüğü oda diyebiliriz. Bu odalarda aynı zamanda büyük miktarlarda ham ilaç depolanıyormuş. Fotoğrafta gördüğünüz oda da 18. yüzyılda yapılmış.
Burada depolanan malzemelerin işlenmesi için çok çeşitli aletler mevcut. Kök ve kabukların doğranmasında kullanılan bıçak ve tahtaların yanı sıra ham maddeleri kırmak için kullanılan havan ve kaseler de ekipmanların önemli parçalarıymış.
Şifalı bitkiler ise odanın ortasındaki büyük teraziyle tartılıyormuş. Eczacı Friedrich Koch, ilk kez 1821’de endüstriyel olarak kinini böyle bir odada üretmeyi başarmış.
-Laboratuvar
Laboratuvarlar uzun bir süre eczacılar için en önemli çalışma alanı olmuş. O zamanlar simyanın bir laboratuvarın ve ekipmanının geliştirilmesinde baskın bir etkisi varmış.
Ancak simyacılar meslektaşlarından farklı olarak 16. ve 17. yüzyıl eczacıları bilgilerini yalnızca etkili ilaçların hazırlanmasında kullanırmış. 18. yüzyılın ortalarından itibaren ise eski simya tekniklerinin yerini farmasötik kimya almış.
Müzede bulunan damıtma amaçlı imbikler, şişeler, kaplar ve fiyoller dünya çapındaki en büyük koleksiyonlardan biri olarak kabul ediliyor.
Ayrıca bu alanda filtrasyon setleri, merhem yapma aparatları, farklı tentür presleri, her boyuttaki krozeler ve modern zaman aletlerine örnek olarak Berzelius bekleri, Woulff şişeleri, polarizasyon aparatı ve diğer birçok alet de görülmeye değer.
İlaç (Materia Medica)
Müzede 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar olağanüstü değerli bir ilaç koleksiyonu sergileniyor. Burada dönemin tıbbi madde yelpazesini temsil eden 1000’den fazla ham madde bulunuyor.
Bu bağlamda tek boynuzlu at, mumya gibi uzun zamandır unutulmuş mucize tedavileri veya afyon ve 200’den fazla başka bileşen içeren “teriyak” adı verilen evrensel ilacı da görebilirsiniz. Mesela ben 16. yüzyılda toz haline getirilmiş mumyanın öksürük, boğaz ağrısı, kırık kalp, titreme ve baş ağrısına çare olarak düşünüldüğünü hayretle burada öğrendim.
Çoğu durumda, hammaddelerin çoğu uzak ülkelerden geldiğinden ve farklı dispanserlere getirilmesi gerektiğinden ticaret ve teslimat yolları da oldukça zormuş.
Gördüğümüz kadarıyla günümüzde çokça karşılaştığımız tablet ilaçların kullanılmaması 19. yüzyılın ortalarına dayanıyor.
Örneğin hepimizin bildiği aspirin 1897 yılında Felix Hoffman tarafından tedavi amaçlı üretilmiş 1898 yılında da Bayer firması aspirin için patent almış.
Birçok eski ilaç ve tıbbi madde artık kullanımda olmasa da, modern ilaçlarla tarihsel tedaviler arasında özellikle bitki kökenli olanlarda halen bir paralellik olduğu kabul ediliyor.
Özel Konu Alanları
-Eczane Amblemleri
Bugün gördüğümüz mevcut eczane sembolü bir takım tarihi gelişimlerin sonucu. Yüzyıllar boyunca, her eczacının kendine özgü bir bireysel amblem ile kendini tanıtması işinin zorunlu bir parçası olmuş.
Süslü plaketlerde ya dükkanın ya da sahibinin adı yazıyormuş. Çok az kişi okuma bile bildiğinden eczanelerin adları hayvan figürleri, muhteşem yaratıklar veya koruyucu azizlerle resimleniyormuş.
Örneğin Aslan, genellikle prenslerinin armalarında hanedan hayvanları olarak aslanların bulunduğu bölgelerdeki eczanelerde bulunurken, kartal ise daha çok Prusya’da kullanılıyormuş. Ayrıca tek boynuzlu at da eczacı dükkânlarında kullanılan bir simgeymiş.
-Ecza Dolapları ve İlk Yardım Çantaları
İnsanoğlunun hastalık veya yaralanma durumunda ilk yardıma ihtiyaç duymasının gelişimi de müzede sergileniyor. Bu kapsamda ister evde ister seyahatte olsun her dönem ilk yardım çantası bulundurma adeti olduğu görülüyor.
Katlanacak şekilde tasarlanmış söz konusu çantalarda; küçük cam şişeler veya küçük metal kutular içindeki şifa veya güçlendirici ilaçlar, ilaçları almak için kullanılan küçük kaşıklar, cımbız veya küçük bıçaklar bulunurmuş.
-İnanç ve Şifa Tarihi
Hepimizin bildiği gibi eskiden hastalıkların sebepleri insanlara anlaşılmaz ve gizemli görünüyor günümüzde olduğu gibi yorumlanıp akılcı bir şekilde ele alınamıyormuş ve dolayısıyla hastalıklar dini olarak tanrısal cezalar ya da kader olarak açıklanıyormuş.
Bu nedenle eczacılık teolojisinin tarihi ile tıbbın ve tıbbi ilaçların gelişimi her zaman yakından bağlantılı olmuş. Söz konusu müze de “İnanç” ve “Şifa” konularındaki sembollere yönelik çok değerli bir koleksiyona sahip.
Mesela hepinizin bildiği sağlıkçıların sembolü Tanrı Apollon’un oğlu Asklepios kızı Hygieia, Sağlık Tanrıçası olarak kabul ediliyor. Romalılar ise yılanda vücut bulduğunu düşündükleri Yunan tanrısını sağlık işlerinin sembolü haline getirmişler.
Değerlendirme
Bahse konu müze de Almanların geçmiş eczacılık tarihini bilimsel temellere dayalı olarak tasvir etmek amacıyla kurulmuş.
Orta Çağ’da ve Erken Modern Çağ’da doğanın iyileştirici güçlerinin nasıl kullanıldığını gösteren müzede rahatlıkla gözlemleyebileceğiniz bir 18. yüzyıl ortamı yaratılmış. Eski ve yeni eczaneleri tüm farklılıklarıyla, gelişim aşamalarıyla, yeni icatlarla birlikte izleyebiliyorsunuz.
Heidelberg ile ilgili diğer yazılarımız için Heidelberg Gezi Rehberi’ne, bölgesel planlama yapıyorsanız Almanya Gezi Rehberi‘ne bakabilirsiniz. Sağlıcakla Kalın.