- Köln Gezisi-Almanya’daki Memleketimiz
- Almanya’nın Mücevher Kutusu Dresden
- Dresden’de Bir Kış Gezisi
- Münih Olimpiyat Parkı’nda Bir Gezi
- BMW Dünyası (BMW Welt)
- BMW Müzesi’nde Bir Gezi
- Münih’te Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Nymphenburg Sarayı’nda Bir Gezi
- İngiliz Bahçesi (Englisher Garten)
- Kış Ortasında Münih’te Bir Gezi
- Alpsee, Bavyera’nın En Güzel Gölü
- Neuschwanstein Şatosu’nda Bir Gezi
- Schwangau’da Bir Gezi
- Kış Ortasında Füssen’de Bir Gezi
- Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı
- Gutenberg Müzesi
- Alman Eczacılık Müzesi
- Mathildenhöhe ya da Mathilda Tepesi
- Darmstadt Gezisi
- Frankfurt Ulaşım Sistemi
- Mainz Eski Şehir Merkezi
- Mainz Gezisi
- Heidelberg Ulaşım Sistemi
- Heidelberg Kalesi
- Noel’de Heidelberg Gezisi
- Römerberg ve Çevresi
- Frankfurt Gezisi
Heidelberg Kalesi, her yıl dünyanın dört bir yanından yaklaşık 1 milyon ziyaretçiyi ağırlıyor. Bu etkileyici kalıntılar, 19. yüzyılın başlarından beri Romantizm ile özdeşleşmiş durumda.
Kalenin yüksek konumu, onu Heidelberg’in eski şehir merkezine de hakim kılıyor. Königstuhl Tepesi’nin kuzey yamacında, koyu yeşil ormanların arasında yer alan kırmızı kumtaşı kalıntıları, Neckar Vadisi’nin üzerinde görkemli bir şekilde yükseliyor.
Bu romantik kale 17. yüzyılda “Dünya’nın Sekizinci Harikası” olarak bile anılmış. Zaman etkisini gösterse de, Heidelberg Kalesi’nin şöhreti bugün de yaşamaya devam ediyor.
Eğer hava iyi ise ve çıkarsanız Königstuhl’dan Ren Ovası’nın ötesindeki Palatinate Şarap Rotası’nı bile görebilirsiniz.
Yazımızın bundan sonraki kısmında söz konusu kale ile ilgili gezgin arkadaşlarımın işine yarayacak daha detaylı bilgilere yer vereceğim.
Heidelberg Kalesi Gezisi
Heidelberg Kalesi Ulaşım
Heidelberg dağ demiryolları, şehrin en popüler turistik yerleri arasında. Her yıl bir milyondan fazla yolcu bu tarihi dağ demiryollarını kullanarak, yolculuk sırasında ve her istasyonda Heidelberg ve Neckar Vadisi’nin muhteşem manzaralarının keyfini çıkarıyor.
Almanya’nın en modern dağ demiryollarından biri olan alt füniküler, eski şehirdeki Kornmarkt’tan başlayıp Schloss İstasyonu’ndan Molkenkur’a kadar uzanıyor. Buradan da, en eski elektrikli fünikülerlerden biri, şehrin en yüksek noktası olan ve 550 m rakımlı Königstuhl’a kadar çıkıyor.
Kornmarkt’a 20 ve 36 Numaralı Otobüslerle gelebilirsiniz. Otobüsten “Rathaus/Bergbahn” Otobüs Durağı’nda ineceksiniz. Söz konusu otobüsler, Rathaus/Bergbahn Durağını Heidelberg Tren Garı ve Altstadt S-Bahn İstasyonu’na bağlıyor. 36 Numaralı Otobüs hattı Bismarckplatz’dan da geçiyor.
Kaleye ulaşmak için 2 yol mevcut. İlki tabii ki yürüyerek. Kornmark’tan yavaş adımlarla yokuş yukarı yürüyerek 10 dakikada kaleye ulaşabilirsiniz. Kaleye ziyaretlerinizi bitirdikten sonra da aynı şekilde Kornmark’a inebilirsiniz.
İkinci yol ise kaleye füniküler ile çıkmak. Bunun için önce Kornmark’ta bulunan bilet satış noktasından planınız kapsamında bilet almanız gerekiyor.
Ziyaretçiler Kornmark’tan 10 dakika aralıkla kalkan Füniküler ile 290 m yükseklikteki Molkenkur’a kadar çıkıyor. (İlk füniküler kış döneminde 09:00 son füniküler 17:10’da kalkıyor.)
Bindiğiniz vagona sakın aldanmayın. Bu füniküler hattı Almanya’nın en eski füniküler hattı. Hattın yapımına 1873 yılında başlanmış ve hattın önce saraya sonra ise sarayın üst terası niteliğindeki Neckar Nehri’ne hakim Molkenkur’a kadar çıkması 1890 yılında sağlanmış.
Bu hattı kullanmak için kaleye giriş dahil gidiş dönüş kişi başı 9 €, aile iseniz 18 € ödüyorsunuz.
Buradan devam etmek isteyenler ise burada yeni fünikülere aktarma yapıp 20 dakika aralıkla kalkan vagon ile 550 m yükseklikteki Konigstuhl’a kadar çıkabiliyorlar. (İlk füniküler kış döneminde 09:08 son füniküler 17:18’da kalkıyor.). Bu hatta kullanılan 1907 yapımı vagonların oriinalliği korunmaya çalışılmış.
Buraya Panaroma Bileti alarak çıkıyorsunuz. Bu bilet ile hem teraslara çıkıp hem de saraya girebiliyorsunuz. Bilet için kaleye giriş dahil gidiş dönüş kişi başı 14 €, aile iseniz 26 € ödüyorsunuz.
Eğer füniküleri kullanmayıp yürüyerek saraya giderseniz sarayın avlusu, fıçı ve eczane müzesini kişi başı 3 €, çocuklar için 1,5 € karşılığında gezebilirsiniz. HeidelbergCARD sahibiyseniz bu ulaşımı tamamen ücretsiz yapabilirsiniz.
Heidelberg Kalesi Giriş Saat ve Ücretleri
Kale ve müzeler gibi her gün 09:00-18:00 saatleri arasında açık. Saraya giriş için ulaşım için aldığınız biletlere ilave bir ücret ödemeyeceksiniz. HeidelbergCARD sahibiyseniz saraya giriş ücretsiz.
İç mekanları gezmek sadece rehberli turlarla mümkün; zamanınız varsa uygun bileti alabilirsiniz. Turlar 11:15-16:15 arası her saat.
Heidelberg Kalesi Tarihi
Heidelberg Kalesi’nin zengin ve hareketli tarihi, Ren Kontları’nın Heidelberg’de ikametgah kurmasıyla başlamış. Kalenin adı tarihi kayıtlarda ilk olarak 1225 yılında geçmiş. Aynı yüzyıl sonuna kadar da kale genişletilmiş.
12. yüzyılın başlarındaki kayıtlarda ise 2 kaleden ilk kez söz edilmiş. Bunlardan birinin bugünkü kale diğerinin ise Molkenkur Oteli’nin yakınındaki olduğu düşünülüyor.
Prens Ruprecht 1401 yılında Almanya Kralı olduğunda, kale henüz çok küçük olduğundan maiyeti ve saray halkı için kaleyi hem büyütmeye hem de savunmasını güçlendirmeye karar vermiş.
Kale çok küçük olduğundan taç giyme töreninden dönüşünde, bugünkü Üniversite Meydanı’nın bulunduğu yerdeki Augustinus Manastırı’nda kamp kurmak zorunda kalmış.
Bu olaydan sonra hızla kaleyi büyütüp güçlendirme planları yaptırmış. İstediği şey, maiyeti ve saray halkı için daha fazla alan sağlamak ve misafirlerini etkilemek, aynı zamanda kaleyi bir kaleye dönüştürecek ek savunmalar sağlamakmış.
Ruprecht’in 1410’daki ölümünün ardından kale ve çevresi en büyük oğlu III. Ludwig’e verilmiş. Bu dönemde kalenin genişletilmesi ve güçlendirilmesine devam edilmiş.
30 Yıl Savaşları’na kadar Heidelberg Kalesi, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun en dikkat çekici yapılarından biri olmuş. 17. yüzyılda “Dünya’nın Sekizinci Harikası” olarak bile anılmaya başlanmış.
Prensler, ardı ardına Cam Salon Binası, Ottheinrichsbau, Friedrichsbau ve İngiliz Binası vb. bir dizi görkemli yapı inşa ettirmişler.
Her biri Rönesans mimarisinin birer başyapıtı olan bu yapıların görkemli cepheleri, bugün avlu için göz alıcı bir çerçeve oluşturuyor.
1619 yılında İmparator’a karşı ayaklanan Bohemyalı Protestanlar, Bohemya tacını V. Friedrich’e teklif etmiş. Friedrich, teklifi kabul edince 30 Yıl Savaşları başlamış. Kaleye yönelik ilk saldırılar ile birilikte kalenin genişleme süreci de bitmiş.
Çeşitli muharebelerde yenilen V. Friedrich bir kanun kaçağı olarak kaleden kaçmak zorunda kalmış. İmparatorluk ve Katolik Birliği birliklerinin başkomutanı General Tilly 1622 yılında Heidelberg’e saldırarak kaleyi ele geçirmiş.
30 Yıl Savaşları’nı sona erdiren Vestfalya Barışı imzalanana kadar kale İsveçlilerin elinde kalmış. Yeni hükümdar Karl Ludwig ve ailesi, harap kaleye ancak 1649 yılında taşınabilmiş.
Kale, 17. yüzyılın sonlarında Büyük İttifak Savaşı sırasında Fransızlar tarafından defalarca saldırıya uğramış ve sonunda yıkılmış. Fransızlar, 1689’da kaleden çekilirken kaleyi ateşe verip kalın kule cephesini de havaya uçurmuşlar.
1764 yılında, bazı geçici onarımların ardından, harap olmuş kale 2 yıkıcı yıldırım düşmesiyle tekrar ağır hasar görmüş: alev almış ve harabeye dönmüş.
Romantik dönem sanatçıları pitoresk kale kalıntılarını yeniden keşfettiklerinde, eski kalıntılar yeniden moda olmuş. Hem korkunç hem de güzel bir manzara sunan bu kalıntılar, zaman içerisinde çok sevilmiş.
Tarihi korumacılık, 19. yüzyılın sonlarında kalıntıları koruyup muhafaza ederek başlamış. Ancak 19. yüzyılın ortalarından itibaren Tarihselcilik de sahneye çıkmış. Yapılar tarihi bir üslupla inşa edilmiş. Bunların her ikisi de Heidelberg Kalesi’nde bugün mevcut. Friedrich Kanadı bu konuda önemli bir örnek.
Böylece Heidelberg Kalesi ulusal bir anıta dönüştürülmüş, ilk rehberli turlar bile başlatılmış. Bu durum Dünya’ya da örnek olmuş.
Görkemli yapı ve ünlü bahçesi Hortus Palatinus, efsanelerle dolup taşmış. Malesef yapının son parçası olan bahçe, hiçbir zaman tamamlanamamış.
Heidelberg Kalesi Bugün
-Ruprecht Kanadı
Geç Orta Çağ’dan kalma Ruprecht Kanadı’na aynı zamanda kalenin de girişi olan kapıdan giriliyor. Üzerindeki saate ve taşların yeniliğine bakılırsa bu bölümün belki de en son restore edilen bölüm olduğu da düşünülebilir.
Saraya girebilmek için bu kapıda giriş biletiniz olması gerekiyor. Eğer yoksa ve buraya da yürüyerek geldiyseniz kapının tam karşısında bilet gişeleri var.
Ruprecht Kanadı, girişten sonraki hemen yakın sol kanadı oluşturuyor. Bir zamanlar tek katlı, sade yapı olan bu yapı, 1400-1410 yılları arasında hüküm süren Kral I. Ruprecht döneminde inşa edilmiş.
Bu kanat Heidelberg Kalesi’ndeki ayakta kalan en eski konut sarayı. Kesintisiz cephesi ve Gotik girişi, onu Geç Orta Çağ kalesinden günümüze ulaşan az sayıdaki kalıntıdan biri yapıyor.
Sizin de gördüğünüz gibi kapıda bir kuyruk var. Çünkü Heidelberg Kalesi’nin tarihine dair birçok önemli örnek, bugün Ruprecht Kanadı’nda sergileniyor.
Rehberli turlarda kale ve bahçenin ilgi çekici modelleri sergileniyor. Kanadın zemin katında ise eski zarif dekorlarının kalıntıları da dahil olmak üzere Şövalyeler Salonu ve model salonu yer alıyor.
Burada göreceğiniz İngiliz aslanları ve Fransız zambakları, Ruprecht’in oğlu III. Ludwig’in İngiltere Prensesi Blanka ile evliliğine gönderme yapıyor.
Bu arada 100.000 guldenlik hatırı sayılır çeyizinin büyük bir kısmı o dönem Heidelberg Kalesi’nin genişletilmesine harcanmış.
Buraya girebilmek için ayrı bir bilete ihtiyacınız var. Saraya giriş bileti ile buraya giremezsiniz.
Kanadın cephesinde; imparatorluk kartalı, Palatine aslanı ve Wittelsbach eşkenar dörtgeninden oluşan bir arma tasvir edilmiş Bu armanın tasviri, onun Kutsal Roma İmparatorluğu içindeki kraliyet statüsüne olan inancını yansıtıyor.
-Ekonomi Kanadı ve Ludwig’in Kanadı
1508-1544 yılları arasında hüküm süren Prens Ludwig V, 1524 yılında saray avlusunun sağ tarafına sade bir konut ve kolaylık tesisleri inşa ettirmiş.
Ludwig Kanadı 3 katlıymış ve binanın ortasındaki sağlam merdiven kulesinden ulaşılabiliyormuş. Bugün bu konut tamamen yok edilmiş durumda. Çünkü Prens Ottheinrich, 1556 yılında yeni Ottheinrich Kanadı’nda kullanılmak üzere tüm kanadı yıktırmış.
Ancak kolaylık tesisleri hala ayakta. Ludwig V, ikametgahının yanına saray avlusunun doğu tarafına sade ve işlevsel bir bina olan Ekonomik Kanat’ı inşa ettirmiş.
Saray fırını, terzi, depolama odaları ve lordların mutfağı burada bulunuyormuş. Tüm kraliyet ailesinin ekmeği ve yiyeceği burada pişirilir, yiyecekler burada saklanırmış. Saray fırınında kullanılan un, 3. ve 4. katlarda depolanırmış.
Eski fırın ve devasa bacası hala duruyor ve günümüze ulaşmış. Günümüzde 2. katta “Schlossweinstube” (kale şarap barı) faaliyet gösteriyor. Burada özel günlerde ya da gruplar için “şövalye ziyafeti” tadında rustik yöresel yemekler servis ediliyormuş.
Yani saray avlusunun doğu tarafına V. Ludwig tarafından inşa edilen söz konusu yapılar olmasaymış, Heidelberg Kalesi’nde yaşam imkânsız olurmuş.
Ekonomi Kanadı’ndaki çok katlı yapılar, kalenin güneydoğu köşesindeki Asker Binası’nın bir uzantısı. Kanadın ön tarafında gördüğünüz gibi tarihi çeşme evinin Gotik tonozu var.
Bu çeşme evi, 16. yüzyılda V. Ludwig tarafından inşa edilen Asker Binası’nın önünde yer alıyor. Kale muhafızlarının oturma ve ortak odaları buradaymış.
Kanadın ön tarafında iç hendek ve sur var. İç hendek ile Ekonomi Kanadı arasında da askerlerin kaldığı bina ve ambar olarak da kullanılan Ambar Kule geçişi bulunuyor.
Ekonomik bina, Ambar Kule ile bitişik. Bu kule Ludwig V zamanında barut kulesi olarak da kullanılıyormuş.
Fransız mayınları, 1688-1697 yılları arasındaki 9 Yıl Savaşları sırasında yaklaşık 6,5 m kalınlığındaki duvarı yıkmış..
O zamandan beri, kulenin üçte biri geyik çukurunun dibinde bulunuyor. Bu yüzden bu gün bu kuleye de “patlamış kule” deniyor.
-Ottheinrich Kanadı
Heidelberg Kalesi’nin en ünlü binası, görkemli cephesiyle Ottheinrich Kanadı. Alman Rönesansı’nın en güzel ve en eski kale yapılarından biri.
Yapımına 1556’da başlanan Ottheinrich Kanadı’nın cephesi görkemli heykellerle süslü. Cephedeki gösterişli dekoratif figürler, heykeltıraş Alexander Colin (1526-1612) tarafından yaratılmış.
Ottheinrich, kendisini merkezi portal alınlığına yerleştirmiş. Hükümdarın öz imajı ve siyasi gündemi burada taşla ölümsüzleştirilmiş.
Ottheinrich Kanadı’nın gösteri cephesindeki Josuah, Herkül ve Samson gibi antik kahramanlar ve Roma İmparatorları askeri ve siyasi gücü temsil ediyor. Bununla birlikte, bir hükümdarın sahip olması beklenen Hristiyan erdemi de aynı şekilde temsil edilmiş.
Antik çağlardan kalma alınlıklar, sütunlar ve figür heykelleri, mimarın büyük İtalyan arketiplerine aşina olduğunu ve aynı zamanda günümüz Hollanda dekorasyon modasını da benimsediğini gösteriyor.
Bir zamanlar çift üçgen çatılı olan bu yapı, 1693 yılında Fransız birliklerinin sebep olduğu yangında hasar görmüş ve 1764 yılında da yıldırım düşmesi sonucu tamamen yıkılmış.
20. yüzyılda sadece zemin kat çatısıyla korunabilmiş.. Prens Ottheinrich’in 1556-1559 yılları arasında döşediği iç mekanda yaşam alanları, Lordlar Salonu denen bir kabul salonu ve İmparatorluk Salonu denen büyük bir tören salonu bulunuyormuş. Görünüşe göre, salon İmparator II. Maximilian’ın Heidelberg ziyareti onuruna “İmparatorluk Salonu” olarak adlandırılmış.
Bugün orijinal cephe heykelleri artık söz konusu salonlarda sergileniyor. Ziyaretçiler, özel turlarla orijinal heykelleri yakından inceleyebiliyor. Alman Eczacılık Müzesi de 1958’den beri bodrum katında yer alıyor.
-Alman Eczacılık Müzesi
Heidelberg Kalesi’nde bulunan Alman Eczacılık Müzesi hem tarih severlerin hem de konuya biraz bile ilgisi olanların gerçekten dikkatini çekecek bir müze.
Almanların günümüzde ilaç sanayiindeki geçmişten gelen öncü durumları sanırım hepimizin bildiği bir gerçek. Burada bunun kaynağını da yerinde görmek mümkün.
Batıda ilaç yapımına yönelik çalışmalar aslen Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde özellikle manastır boyutunda öne çıkmaya başlamış. Yani ilk eczacılar daha çok keşişler olmuş. Bu çalışmalarda onlarda İslam ülkelerinden etkilenmişler.
Batı eczacılığının yasal olarak kabul edilen bir konu olarak başlangıcı ise 13. yüzyıla uzanıyor. İmparator II. Frederick’in bölgesel girişimlerden sonra 1231 yılında ilan ettiği anayasalar, Dünya’da eczacılıkla ilgili ilk sistematik mevzuat olarak kabul ediliyor.
Kanunun anahtar kelimesi hekim ve eczacıların hak ve görevleri olup, her şeyden önce her iki mesleğin bağımsızlığı öngörülmüş. Bu kanun, başlangıçta sadece Sicilya Krallığı için geçerli olsa da eczacılığın gelişiminin temelini oluşturmuş. İlk ilaç alım satımı da bu krallıkta gerçekleşmiş.
13. ve 14. yüzyılda görülen salgınlar eczacılığın gelişmesine yol açmış ve Avrupa’da ilk eczaneler ortaya çıkmaya başlamış. Eczacıların hem üretim hem de ticari mesleğe yönelik yemin etmesi de bu döneme rastlıyor.
15. yüzyılda hem matbaanın icadı hem de yapılan keşifler hem yöntemlerin yayılmasına hem de madde çeşitliliğine büyük katkı sağlamış.
Bu nedenle adından yola çıkarak sadece Almanya tarihi kapsamında tesis edilmiş bir müze olduğunu düşünmeyin sakın. Burada belki de antik çağlardan 21. yüzyıla kadar eczacılık tarihine dair dünya çapındaki en eksiksiz ve kapsamlı ecza koleksiyonu bulunuyor.
Eczacılık tarihini en yüksek kalitede gösteren söz konusu müzeyi her yıl yüzbinlerce ziyaretçi geziyor.
Söz konusu müze ile ilgili daha detaylı bilgi için Alman Eczacılık Müzesi başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
-Cam Salon
Cam Salon boyunca uzanan kemerler, Güney Almanya’daki Erken Rönesans saray yapılarının etkileyici bir örneği.
İtalyan kemerleri, Heidelberg Kalesi’ndeki en güzel 2 yapıyı, Friedrich Kanadı ve Ottheinrich Kanadı’nı gördüğünüz gibi birbirine bağlıyor.
1544-1556 yılları arasında hüküm süren Prens II. Friedrich tarafından 1549 tarihinde inşa ettirilmiş. Cephesi, İtalyan Rönesansı tarzında kemerlerle bölümlere ayrılmış. Bina, adını bir zamanlar Venedik aynalı camlarıyla süslenmiş muhteşem 2. katından almış.
Gotik tonoz Rönesans sütunlarıyla desteklenirken katlara sağ taraftaki merdiven kulesinden ulaşılabiliyormuş.
Cam Salon, 1764 yılında çıkan bir yangın fırtınasında çatısını kaybetmiş. Günümüzde sadece cephenin önündeki revakların çatısı korunmuş. 2011 yılında tarihi ismine yakışır şekilde, yanmış 2.i katı kemerli bir cam çatıyla kapatılmış.
Prens II. Friedrich, Cam Salon ile son derece modern ve temsili bir konut yaratmış. Danimarkalı Dorothea ile evlendikten sonra Danimarka tahtına çıkmayı umuyormuş ve bu iddiasını konutunu dekore ederken de ortaya koymuş.
Binanın adı, asıl ilgi çekici noktasından geliyor: İçeride, bir zamanlar Venedik ayna camlarıyla süslenmiş muhteşem bir tören salonu bulunuyormuş.
Sekizgen çan kulesi, Cam Salon’un yanında yer alıyor. 15. yüzyılın başlarında inşa edilen bir top kulesi güçlendirilerek bir çan kulesi ve gözetleme kulesine dönüştürülmüş. 18. yüzyılda yanan kulenin duvarı, halen restore ediliyor.
-Friedrich Kanadı
Friedrich Kanadı, Heidelberg Kalesi’ndeki en ilgi çekici konutlardan biri. Gösterişli bir şekilde dekore edilmiş avlu cephesi ve kale şapeli ile ziyaretçileri cezbediyor.
Bu döneme özgü süslemeler ve figürler, Ottheinrich Kanadı’ndakinden daha gösterişli ve canlı.
Yapının mimarı, 1583-1610 yılları arasında hüküm süren IV. Friedrich, tıpkı Ottheinrich Kanadı’ndakiler gibi, cephe taşlarının da “konuşmasına” izin vermiş.
İktidar iddiasını göstermek için ailesinden gelen atalarından oluşan idealize edilmiş bir galeri kullanılmış.
Böylece ziyaretçiler, Şarlman’a kadar uzanan şanlı atalarının son temsilcisi olarak IV. Friedrich’in bir tasvirini de görebiliyormuş.
Prens IV. Friedrich, bu görkemli konut sarayını 1601-1607 yılları arasında mimarı Johannes Schoch’a, eski bir Orta Çağ yapısının kaidesi üzerine inşa ettirmiş. Ailesi ile en üstteki 2 katta yaşamış. Çatı katı ise hizmetçilere ayrılmış.
Friedrich Kanadı 1693 yılında önemli ölçüde hasar görmüş; 1764 yılında ise yanmış.
Charles de Graimberg, 1850 yılında Friedrich Kanadı’nda küçük ve geçici bir müze kurmuş. Baden hükumeti, 1893 yılında Carl Schäfer’i (1844-1908) eski devlet dairelerini restore etmekle görevlendirmiş. 1900 yılında aslına sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş.
Binaya yeni bir enine üçgen çatı takılmış. Bölgesel sanatçılar, Rönesans stilini temel alan gösterişli ahşap tavanlar, kapı pervazları ve zeminler tasarlamış. İç mekanı, ayrıntılı ahşap kapı pervazları, değerli scagliola zeminler, gösterişli sıva ve fresklerle Rönesans Uyanışı tarzında dekore edilmiş. Günümüzde kale turları, bu yenilenmiş odaları keşfetmenizi sağlıyor.
Ön tarafındaki büyük teras, Heidelberg’in tarihi bölgesinin muhteşem manzarasını sunuyor.
-İngiliz Kanadı
Prens V. Friedrich, 1612 yılında sarayın son yapısı olan İngiliz Kanadı’nın inşasına başlamış. Kanadın sade tasarımı, İtalyan mimar Andrea Palladio’nun çalışmalarına dayanıyor.
İsmi, Prens V. Friedrich’in eşi İngiltere Kralı I. James’in kızı Prenses Elizabeth Stuart’tan geliyor. Prens V. Friedrich, 1613 yılında İngiltere Kralı I. James’in kızı Prenses Elizabeth Stuart ile evlenmiş.
Prens, eşine Heidelberg’deki ikametgahında uygun bir saray sunmak istiyormuş. Ancak kale avlusunun etrafındaki açık alanlar zaten doluymuş, bu yüzden yeni yapının asıl sarayın dışında, kuzey duvarı boyunca inşa edilmesi gerekiyormuş. Bu şekilde de inşa edilmiş.
V. Frederick, eşinin hatırına, daha önce prestijli olan kale kompleksini bir saraya dönüştürmüş. Saray, o dönemde Dünya’nın 8. Harikası olarak kabul ediliyormuş. Bugünkü kale ışıklandırmaları, düğünlerinin ardından Heidelberg’e havai fişeklerle giriş yaptıkları törenden kalma.
İngiliz Kanadı’nın ön cephesi şehre bakıyor. Pencerelerinden Heidelberg, Neckar Vadisi ve Ren Ovası manzarası muhteşem gözüküyor. İngiliz Kanadı bugün en iyi Topçu Bahçesi’nden görülebiliyor.
Çatı, 1688-1697 yılları arasında yaşanan 9 Yıl Savaşlar ve 1764 tarihindeki saray yangını sonucu yıkılmış. Kalıntıların pencere pervazlarındaki az sayıdaki sıva dekoru, dekorun bir zamanlar ne kadar gösterişli olduğunu gösteriyor..
İngiliz Kanadı’nın batı tarafındaki büyüleyici sur, Kalın Kule olarak da adlandırılıyor. V. Friedrich, kuleye muhteşem manzaralı geniş pencereleri olan 16 köşeli bir oda yerleştirmiş.
-Varil Binası ve Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı
Heidelberg Kalesi’nde bulunan Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı özellikle bira severler için önemli bir cazibe noktası. Bazıları günümüzde daha büyük bira fıçıları var diyebilir doğrudur da ama onlar daha çok şov ya da prestij amaçlı yapılmış restoran ya da fabrikalara ait endüstriyel tasarımlar. Üstelik bahse konu kalenin içinde bulunan fıçıdan 200-250 yıl sonrasına aitler.
Pekiyi bu durumda sarayda bulunan Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı’nı diğerlerine göre özel yapan ne acaba? Tabii ki tarihi kullanım amacı. Dönemin kralları fıçının olduğu salonunu davetlilerini eğlendirmek için kullanmış hatta bahsedeceğim fıçı bile sadece bir fıçı değil aynı zamanda bir dans pisti ayrıca…Yani kullanım amacı o kadar farklı ki….
Söz konusu fıçı ile ilgili daha detaylı bilgi için Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.
-Hortus Palatinus
Heidelberg Sarayı, sıra dışı saray bahçesi Hortus Palatinus ile ünlüymüş. Bu bahçe, teraslı tasarımı, süslü çiçek tarhları ve su kaynaklarıyla öne çıkıyormuş.
V. Friedrich Bohemya Kralı seçilip kaleden ayrıldıktan sonra, Hortus Palatinus üzerindeki çalışmalar da durdurulmuş.
18. yüzyılda, gösterişli süs heykellerinin bir kısmı Mannheim ve Schwetzingen’deki saraylara taşınmış.
Bahçenin ayrı bölümleri, İtalyan Rönesans bahçelerinin tarzını takip ederek çeşitli şekillerde tasarlanmış.
Süs yatakları, labirentler, pergolalar ve egzotik bitkiler, gezinen saray topluluğunu cezbediyormuş.
Hayali mağaralar ve köşkler, gezintiye çıkanları oyalamaya davet ediyormuş. Eski labirentin, portakal bahçesinin ve dönen çiçek tarhlarının yerleri bugün bile tespit edilebiliyor, ancak ihtişamları sonsuza dek kaybolmuş.
-Topçu Bahçesi
Topçu Bahçesi’nden Heidelberg Sarayı ve Neckar Nehri kıyısındaki tarihi bölgenin manzarası en güzel manzaralardan biri.
17. yüzyıldan kalma kraliyet doğum günü hediyesi olan görkemli Elizabeth Kapısı, fotoğraflanması en çok tercih edilen yerlerden biri.
1525 civarında, V. Ludwig sarayın batısında devasa bir sur inşa ettirip etrafını surlarla ördürmüş. Prens, sarayını korumak için toplarını buraya yerleştirmiş. Bahçenin adı da buradan geliyormuş.
Değerlendirme
Kale bugün Heidelberg’i Heidelberg yapan önemli bir değer. yani buraya gelip terasa çıkmamışsanız gerçekten çok şey kaybedersiniz.
Tabii ki burada diğer bir konu sarayın devamında yer alan Königstuhl Tepesi. Buraya mutlaka çıkın. Çünkü bu tepe saray ile bir bütün.
Yalnız çok dikkat etmeniz gereken bir husus var. 550 m yüksekliğe çıktığınızda sis olursa bırakın vadiyi yanınızdakini bile göremezsiniz. Bu korkunç durumu biz yaşadık. Bu nedenle son durumu bilet almadan önce aşağıda sorun. Uygunsa önce buraya gelin sonra saraya gidin.
Heidelberg ile ilgili diğer yazılarımız için Heidelberg Gezi Rehberi‘ne, bölgesel planlama yapıyorsanız Almanya Gezi Rehberi‘ne bakabilirsiniz. Sağlıcakla Kalın.
