- Köln Gezisi-Almanya’daki Memleketimiz
- Almanya’nın Mücevher Kutusu Dresden
- Dresden’de Bir Kış Gezisi
- Münih Olimpiyat Parkı’nda Bir Gezi
- BMW Dünyası (BMW Welt)
- BMW Müzesi’nde Bir Gezi
- Münih’te Ne Yenir? Nerede Yenir?
- Nymphenburg Sarayı’nda Bir Gezi
- İngiliz Bahçesi (Englisher Garten)
- Kış Ortasında Münih’te Bir Gezi
- Alpsee, Bavyera’nın En Güzel Gölü
- Neuschwanstein Şatosu’nda Bir Gezi
- Schwangau’da Bir Gezi
- Kış Ortasında Füssen’de Bir Gezi
- Dünya’nın En Büyük Bira Fıçısı
- Gutenberg Müzesi
- Alman Eczacılık Müzesi
- Mathildenhöhe ya da Mathilda Tepesi
- Darmstadt Gezisi
- Frankfurt Ulaşım Sistemi
- Mainz Eski Şehir Merkezi
- Mainz Gezisi
- Heidelberg Ulaşım Sistemi
- Heidelberg Kalesi
- Noel’de Heidelberg Gezisi
- Römerberg ve Çevresi
- Frankfurt Gezisi
Mainz Eski Şehir Merkezi, yapılacak bir gezide mutlaka ayrı olarak planlanmalı ve gezilmeli. Çünkü
eski şehir merkezinde yürümek, 2000 yıllık tarih ve kültürel yaşamın, altın çağların ve büyük bir yıkımın yaşandığı dönemlerin içinden geçmek demek.
Şehir merkezi, Roma dönemine kadar uzanan şehrin en eski kısmı. Bu bölge Maainz Katedrali, soyluların şehir evleri, dar Arnavut kaldırımlı sokakları ve güzel meydanlarıyla şehrin büyüleyici tarihini yansıtıyor.
Yerleşim yeri Mogontiacum veya Aurea Moguntia olarak bilinen bu merkez, şehrin Roma İmparatorluğu’nun Germania Superior eyaletinin başkenti olduğu dönemi hatırlatıyor.
Savaş ve yıkım ne yazık ki Mainz tarihinin de bir parçası. En büyük yıkım, şehrin harabeye döndüğü 1942-1945 yılları arasında 2.Dünya Savaşı sırasında meydana gelmiş. Savaştan sonra, o döneme ait birçok yapı özenle restore edilmiş.
Gezginler için yazımın bundan sonraki bölümlerinde eski şehir ile ilgili işinize yarayacak detaylı bilgiler vereceğim.
Mainz Eski Şehir Merkezi Ulaşım
Öncelikle belirteyim biz buraya Frankfurt’tan günübirlik olarak geldik. Frankfurt Hessen Eyaleti’nin başkenti ve Frankfurt Tren Garı da eyaletteki tüm aktarmaların merkezi. Yani Hessen Eyaleti’nde bir yere gidecekseniz mutlaka Frankfurt Tren Garı’ndan geçeceğinizi söylemem yanlış olmaz.
Bu tür geziler için en ekonomik ve faydalı yol tüm Hessen Eyaleti’nde tüm ulaşım modlarında geçerli olan Günlük Hessen Bileti almak. Böylece otelinizden çıktıktan itibaren otobüs tram vb. ek bir ücret ödemezsiniz. Bileti almak çok zor değil ister DB internetten isterseniz de Frankfurt’ta tüm durak ve istasyonlarda görebileceğiniz bilet makinelerinden 38 € ödeyerek alabilirsiniz.
Bu kart 5 kişiye kadar 24 saatlik sınırsız ulaşım imkanı sağlıyor. Tek yapmanız gereken kartı makineden alınca kullanacak kişilerin adlarını tükenmez kalemle kartın üzerine yazmanız. Bu çok önemli çünkü Frankfurt Mainz treninde kontrol esnasında bizim bilette adlarımız yazılı olmadığı için biletçi ile bayağı sorun yaşadık bilginize.
Mainz Frankfurt’a çok uzak değil. Neredeyse banliyö mesafesinde. Yaklaşık bir saat sonra Mainz’a vardık.
Frankfurt’tan ya da Frankfurt Havalimanı’ndan fark etmez S8 Banliyö Treni’ne binerek Mainz Tren Garı’na gelebilirsiniz.
Buradan 55-57 ve 62-65 Numaralı Otobüs Hatlarına binip Martin Katedrali’ne en yakın durak olan Höfchen/Listmann Otobüs Durağı’nda inebilirsiniz. Burası eski şehrin tam merkezi kabul edilebilir.
Olur da araba ile gelirseniz Mainz Katedrali yakınlarında birkaç otopark bulunuyor: Am Brandt Otoparkı, Rathaus Otoparkı ve Malakoff-Park Otoparkı. Ayrıca Grebenstraße’de birkaç açık otopark alanı da mevcut.
Mainz Eski Şehir Merkezi Gezisi
-Mainz Katedrali (Mainzer Dom, Martinsdom)
Mainz Katedrali, son derece sanatsal ve tarihi öneme sahip olup, Almanya’daki Hristiyan inancının en seçkin kanıtlarından biri olarak gösteriliyor.
Etkileyici boyutları, sekizgen kulesi ve Romanesk, Gotik ve Barok mimari tarzlarının karışımının yanı sıra, katedralin inşa edildiği kumtaşının koyu kırmızı rengi de oldukça dikkat çekici.
1000 yılı aşkın bir geçmişi bulunan bu Roma Katolik Katedrali, yüzyıllar boyunca Kutsal Roma İmparatorluğu’nun dini ve siyasi merkezi olarak kabul edilmiş.
Binanın olaylarla dolu tarihi, esas olarak Mainz başpiskoposlarının kilise ve imparatorluktaki önemli konumuyla bağlantılıymış.
Antik Roma şehri Moguntiacum, halihazırda bir piskoposun merkeziymiş. Burada 4. yüzyıldan beri bir Hristiyan topluluğunun varlığı belgelenmiş.
Başpiskopos Willigis (975-1011) döneminde, Mainz Başpiskoposluğu’nun dini ve imparatorluk açısından siyasi önemi zirveye ulaşmış. Otton imparatorluk hanedanıyla yakın bağları olan başpiskopos, papa ve imparatordan sonra en yüksek rütbeli kişilerden biri olarak güç ve nüfuz kazanmış.
Güç ve nüfuzunu göstermek isteyen başpiskopos, Mainz başpiskoposlarının kilise ve imparatorluk içindeki konumunu anıtsal bir şekilde ifade edecek büyük bir katedral inşa ettirmeye karar vermiş.
Mainz Katedrali’nin tasarımı büyük ölçüde Başpiskopos Willigis’in (975-1011) planlarına dayanıyor. Başpiskopos tipik kilise tasarımının aksine, Roma modelinden de yararlanmış. Mainz kutsal makamının “İkinci Roma” iddiası, katedralin muazzam boyutları kadar bu düzenlemeyle de açıkça ortaya konmuş.
Bina o kadar büyükmüş ki, o dönemde şehrin tüm Hristiyanları içine sığabiliyormuş. Malesef Willigis, yapının bittiğini ve planlarının hayata geçtiğini göremeden ölmüş.
Mainz Başpiskoposlarının Kilise ve İmparatorluktaki önemli konumu nedeniyle katedral, Orta Çağ’ın önemli tarihi olaylarının merkezinde yer alıyormuş. İmparatorlar ve krallar, Mainz Katedrali’ni imparatorluklarının merkezi olarak görüyorlarmış.
Katedral, toplam 7 taç giyme törenine ev sahipliği yapmış. II. Conrad (1024), III. Henry’nin eşi Agnes (1044), Swabia Kralı karşıtı Rudolf (1077), V. Henry’nin gelini İngiltere Kralı Matilda (1110) ve Swabia Kralı karşıtı Philip (1198). 1212 yılında, Hohenstaufen İmparatoru II. Frederick tacını Mainz Katedrali’nde teslim almış.
Katedralin 1036 yılındaki kutsama töreni, İmparator II. Konrad (1024-1039) ve İmparatoriçe Gisela’nın huzurunda gerçekleşmiş. 1114 yılında V. Henry (1106-1125) ve İngiliz Matilda burada evlenmiş.
Katedral, birçok saray ve imparatorluk meclisine de sahne olmuş: 1054 yılında Eichstätt Piskoposu Gebhard, burada Papa II. Victor (1055-1057) olarak aday gösterilmiş. İmparator I. Friedrich (1152-1190), Mart 1188’de burada İkinci Haçlı Seferi’ni başlatmaya karar vermiş. Sistersiyen Tarikatı’nın kurucusu Clairvaux’lu Bernard, daha 1145 yılında katedralde verdiği bir vaazda haçlı seferi çağrısında bulunmuş. Katedraldeki son İmparatorluk Meclisi, 1517 yılında gerçekleşmiş.
Mainz Katedrali, reformasyon’un başlangıcıyla da yakından bağlantılı. Martin Luther’in dostu Wolfgang Capito 1520 yılında, Kaspar Hedio’yu ise 1521 yılında vaiz olarak atamış. Her ikisi de daha sonra reformların en önemli destekçileri arasında yer almış. Bahse konu vaizlerin Mainz’daki çalışmaları, Lutherci fikirlerin özellikle üniversitede ve din adamları arasında erken dönemde taraftar bulmasına yol açmış.
Fransız Devrimi sırasında, Prusya komutasındaki imparatorluk birlikleri, Mainz’ın Fransız işgaline karşı savaşmış. Kuşatma ve bombardıman sırasında şehrin büyük bir kısmı alev almış. Katedral, 28/29 Haziran 1793 tarihinde ağır hasar görmüş veya yıkılmış.
Eski İmparatorluk ve Mainz Başpiskoposluğu’nun nihai çöküşünün ardından, 1798 yılında Fransız üç renkli bayrağı batı kulesinde tekrar dalgalanmış. Ordu, hasarlı katedrali yiyecek deposu olarak kullanmış. Fransız yönetimi başlangıçta yapıyı ibadethane olarak yeniden inşa etmeyi reddetmiş ve hatta yıkmayı bile düşünmüş.
1802 yılında yeni kurulan Mainz Piskoposluğu’na piskopos olarak atanan Joseph Ludwig Colmar (1802-1818), Fransız hükümetiyle yaptığı görüşmeler sonucunda katedralin kilise himayesine geri dönmesini sağlamış ve yeniden inşa çalışmalarına başlamış. Örneğin Aziz Martin Çanı, 1809 yılında I. Napolyon’un Mainz Piskoposu’na hediye ettiği ele geçirilmiş Prusya toplarından dökülmüş.
Leipzig Muharebesi’nden sonra karedral, 1813 yılında geri çekilen Fransız birlikleri için hastane olarak hizmet vermiş. Yaklaşık 6.000 asker burada tedavi görmüş. Katedralin tekrar ibadete açılması ise Kasım 1814 yılını bulmuş.
1909-1928 yılları arasında çökme tehlikesi altında olan katedralin temelleri, orijinal meşe kazıklarının yerine yeni beton temellerle değiştirilmiş.
II. Dünya Savaşı sırasında, katedralin bazı bölümleri 1942-1944 yılları arasında meydana gelen bombalamalar nedeniyle ciddi hasar görmüş ve manastırın büyük bölümü yıkılmış.
Tarihi boyunca 7 yangın atlatmış katedral 1960 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmış. 1975 yılında katedralin 1000. yıl dönümü kutlanmış.
Willigis Katedrali’nin temel tasarımı, sonraki tüm yenilemelerde yol gösterici ilke olarak kalmış. Sayısız yeniden inşa, genişletme ve yıkıma rağmen, orijinal mimari konsept, orijinal temel boyutlar ve Romanesk mimari tarzı, yapının bugüne kadarki karakteristik özelliklerini korumuş.
Mainz şehrinin tarihi merkezi ve yayalaştırılmış pazar meydanının yakınında hareketli pazar meydanının hemen üzerinde yer alan katedral halen Mainz Piskoposu’nun piskoposluk makamı olarak kullanılıyor.
Katedral, ayin saatleri dışında hafta içi 09:00-17:00 arası, pazar ve resmi tatillerde ise 13:00-17:00 arası ziyarete açık. Halka açık katedral turları ise her ayın son cumartesi günü düzenleniyor.
-Aziz Quintin Kilisesi (St. Quintin)
St. Quintin Katolik Kilisesi, Mainz şehrindeki en eski cemaat kilisesi. Cemaatin kökenleri muhtemelen Merovenj Hanedanlığı dönemine kadar uzanmakta.
Aziz Quintin’den ilk olarak 774 tarihli bir belgede bahsedilmiş. Bugünkü yapının inşası 1288 civarında başlamış ve Gotik mimari ile 1330 civarında tamamlanmış.
1348 gibi erken bir tarihte, bir veba katliamı sırasında çıkan yangının kiliseye sıçraması sonucu ciddi hasar gören bu yapı 1425 yılından itibaren onarılabilmiş.
30 Yıl Savaşları sırasında kilise, İsveç birlikleri için kışla olarak hizmet vermiş.
1813 yılında kilise, bu kez Leipzig Muharebesi’nin ardından Fransız birlikleri için tekrar kışla olarak hizmet vermiş.
20. yüzyıla kadar şehir için bir yangın gözlem istasyonu olarak kullanılmış.
2. Dünya Savaşı sırasında 1942’de Mainz’a düzenlenen hava saldırıları nedeniyle ciddi şekilde hasar görmüş. 1970 yılına kadar tekrar orijinal haline getirilip hizmete alınmış.
-Leichhofstraße
Augustin Caddesi (Augustinerstraße), geleneksel bir alışveriş caddesi olarak en önemli konuma sahip olsa da, kuzeyinde yer alan Leichhofstraße’nin eski Mainz’ın kalbi statüsünü hak ettiğine şüphe yok.
Bunun birkaç nedeni var: şehrin tarihi açısından önemli anıtların buradaki yoğunluğu, yüzyıllardır pazar yeri olarak da hizmet veren Leichhof’a geçiş, Augustinerstraße’ye geçiş ve elbette, tüm katedrallerin en görkemli ve en etkileyici manzarasına sahip olması.
2. Dünya Savaşı’ndan önce bile, Leichhof’tan katedralin manzarası her zaman en yüce manzara olarak kabul edilirmiş.
Burada bulunan Weinhaus Zum Spiegel şehrin en büyük hazinelerinden biri olarak görülüyor. 1610 yılında Rönesans dönemi yarı ahşap bir bina olarak inşa edilmiş. 18. yüzyılda Barok tarzında yeniden modellenmiş.
Mainz’ın 2 simgesi olan katedral ve Weinhaus Zum Spiegel binasının bulunduğu Leichhofstraße manzarası, ayrılmaz bir ikili kabul ediliyor.
Weinhaus Zum Spiegel, şehrin açık ara en çok fotoğraflanan sıra evlerinden biri. Evin savaşı büyük hasarlarla atlattığı ve bugünkü görünümünün 1950 civarındaki yeniden inşasından kalma olduğu biliniyor.
Kama şeklindeki mahallede ana bina olarak konumu ve katedralin batı kulesine giden Augustinerstraße ile kuzey bağlantısı, onu eski Mainz’ın bir simgesi haline getirmiş.
-Augustin Caddesi (Augustinerstraße)
Augustinerstraße, Mainz şehir merkezinin güney kesiminde ara sokakları ile birlikte büyüleyici butikler ve dikkat çekici derecede iyi korunmuş, renkli binalarla dolu bir bölgedir.
Bu yaya yolu, Mainz’ın eski şehir merkezinden geçerken güneyde Neutorstraße ve kuzeyde Leichhof olmak üzere şehrin önemli 2 ana caddesini de birbirine bağlıyor.
Döneminde Roma şehir surları içinde yer alan cadde Orta Çağ’dan beri genişletilip düzleştirilerek 17. yüzyıla kadar Mainz’ın ana ticaret caddesi olmuş.
Mainz Katedrali, Augustinerstraße’nin kuzey ucuna oldukça yakın hatta gözle bile gözüküyor. Caddenin güney ucunda ise bir Roma Tiyatrosunun kalıntıları birkaç dakikalık yürüme mesafesinde.
Augustinerstraße’nin tamamını 10 dakikadan kısa sürede yürüyebilirsiniz, ancak cadde boyunca uzanan birçok tarihi binaya hayran kalacağınızdan bu pek mümkün olmaz.
II. Dünya Savaşı sırasında birçok eski bina bombalarla yıkılmış, dolayısıyla Augustinerstraße’deki kalan yapılar daha da etkileyici hale gelmiş.
Yarı ahşap evlere, renkli kumtaşı kemerlere ve gösterişli Rokoko dekorasyonlarına insan hayran kalıyor.
16. yüzyılda cadde, şehrin en önemli pazar caddelerinden biriymiş. Günümüzde ise hem yerli halk hem de ziyaretçiler için bir alışveriş ve yemek mekanı olarak yeniden canlandırılmış.
Caddede neler yapabilirsiniz; mesela antikalar, zanaatkarlardan el yapımı hediyelik eşyalar ve çok sayıda butikten kaliteli ürünleri satın alabilirsiniz ya da bir kafede veya şarap barında oturup canlı şehir hayatının gözlerinizin önünde akıp gidişini izleyebilirsiniz. Dar ara sokaklara girip şirin köşeleri keşfedebilirsiniz. Çok sayıda restoran da sizi bir şeyler atıştırmaya davet ediyor. Tercih sizin.
Mainz’ı yüzyıllar önceki haliyle deneyimlemek için Augustinerstraße’yi mutlaka ziyaret edin.
-Aziz Augustinus Kilisesi (Augustinerkirche)
Augustin Caddesi (Augustinerstraße) üzerinde hakim bir konumda bulunan Augustinus Kilisesi II. Dünya Savaşı’nı büyük ölçüde hasarsız atlattığı için hala orijinal haliyle hizmet ediyor.
Kilise, 1803 tarihli İmparatorluk Vekalet Yasası uyarınca feshedilene kadar burada yaşayan Augustinusçu Münzeviler tarafından kullanılıyormuş.
Daha sonra Mainz Roma Katolik Piskoposluğu’nun ilahiyat okulunun kilisesi olmuş.
Manastır binaları 1737 ile 1753 yılları arasında, Augustinus Kilisesi ise 1768 ile 1771 yılları arasında inşa edilmiş.
Barok tarzdaki kapıda Nikolaus Binterim’e ait Meryem’in Taç Giymesi figürü yer alırken, kilisenin iç mekanı Rokoko tarzında yapılmış.
Augustinerstraße’nin daha da daralmasını önlemek için, çift sütunlu kapı, diğer binaların arkasındaki yüksek bir nişe (insanlar arasında Tanrı çadırı) yerleştirilmiş.
-Kiraz Bahçesi (Der Kirschgarten)
Geleneksel yarı ahşap evlerin hayranı mısınız? Öyleyse Kirschgarten’a mutlaka uğramalısınız, çünkü bu süslü binalardan birkaçı küçük meydanın etrafında dolaşanları büyülüyor.
Eski şehirdeki Kirschgarten, 1329’da “im Kirschgarten” (kiraz bahçesinde) adıyla var olan, güzel yarı ahşap binaların bulunduğu bir meydan.
Mainz’ın Kirschgarten’daki yarı ahşap evlerinin en eskisi, 1450’lili yıllarda inşa edilmiş “Haus zum Aschaffenberg” evi.
Binanın üçgen çatılı cephesi, 15. ve 16. yüzyıllarda şehrin imajını şekillendiren tipik Geç Gotik yarı ahşap ev görünümünü korumuş.
Örneğin dik üçgen çatı, kavisli korkuluk payandaları ve ara dikmeler, yapının inşa edildiği dönemin tipik özellikleriymiş.
İlginçtir ki ev aynı zamanda matbaanın mucidi Johannes Gutenberg ile de ilişkilendiriliyor. Evden ilk olarak 1448 yılında Gutenberg ile ilgili bir belgede bahsedilmiş.
Gutenberg, icadını geliştirmek için 2 Mainz vatandaşından 150 altın gulden borç almış ve kuzeni Arnold Gelthus bu krediye kefil olmuş. Krediye teminat olarak gösterilen ev bu evmiş.
Gutenberg’in kuzeni Arnold Gelthus, Haus zum Aschaffenberg’den elde ettiği geliri, Humbrechthof’taki matbaa atölyesinin kuruluş finansmanını sağlamak için kullanmış. Günümüzde, Mainz’ın en eski yarı ahşap evi olan bu ev, pitoresk Kirschgarten semtinde, pitoresk eski şehrin tam kalbinde yer alıyor.
Bina, popüler bir turistik cazibe merkezi ve Mainz’ın kültürel mirasının önemli bir parçası olmaya devam ediyor.
Meydanın ortasındaki karakteristik çeşme, Kirschgarten’daki evlerden önemli ölçüde sonra inşa edilmiş. Meryem Çeşmesi (Marienbrunnen) çeşme Mainz Güzelleştirme Derneği tarafından bağışlanmış 1932 tarihli Barok tarzı bir çeşme.
-Kapuchin Caddesi (Kapuzinerstraße)
Dar, paralel sokaklarıyla arnavut kaldırımlı Kapuchin Caddesi, Augustin Caddesi (Augustinerstraße)’nin Ren Nehri’ne (bugün Rheinstraße) uzanan bağlantısını sağlıyor.
Cadde, 9. ve 20. yüzyıllardan kalma apartman çatı pencereli 19. ve 20. yüzyıllardan kalma apartmanları ile dikkat çekiyor.
Caddedeki 20, 22 ve 24’teki konut binaları 18. yüzyıldan kalma. Bu evler kısmen yarı ahşap ve 3 katlı inşa edilmiş Barok tarzı şehir evleri. Mansart çatılı 24 Numaralı Ev ise bence burada en çok dikkat çeken yapı.
Caddedeki 30 Numaralı Konutlar 18. yüzyıldan kalma, 3 katlı, 3 pencereli, kısmen yarı ahşap binalar.
-Aziz Ignaz Kilisesi (Die Mainzer Pfarrkirche St. Ignaz)
1763-1775 yılları arasında Augustinus Kilisesi ile aynı dönemde inşa edilmiş. Ancak Barok bir kilise değil, kumtaşı cephesinin de gösterdiği gibi Neoklasik tarzda bir kilise.
Kanıtlar, kilisenin başlangıçta Romanesk olduğunu ve daha sonra Gotik tarzda genişletildiğini, ancak 18. yüzyılda bakımsız kaldığını gösteriyor.
Değerlendirme
Beyaz sıvalı, koyu kırmızı kirişli, gri arduvaz kaplı üçgen çatılı, bakımlı yarı ahşap evlerin bulunduğu Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla eski şehir bölgesi Mainz’ın boynundaki gerçek bir mücevher gibi.
Aslında 1945 bombalamasında şehrin yüzde 80 yerle bir olmuşken şehrin eski bölümü şans eseri neredeyse hiç zarar görmemiş.
Belki de matbaayı bulan adam Johannes Gutenberg inşasını izlediği bir çok evi bu şans sayesinde görme imkanınız olacak.
Mainz ile ilgili diğer yazılarımız için Hessen Gezi Rehberi‘ne, bölgesel planlama yapıyorsanız Almanya Gezi Rehberi‘ne bakabilirsiniz. Sağlıcakla Kalın.
